Isakpaşa Saraydaki tüm yapılar, iç içe geçmiş iki avlunun etrafında konumlanmıştır. İlk avlunun sol tarafında nöbetçi odası, sağ tarafında ise üzerinde ‘Su ve Süt Çeşmesi’ yazan bir çeşme bulunmaktadır. İshak Paşa Sarayı ile ilgili çeşitli kaynaklara göre, bu çeşmedeki iki musluktan birinden su, diğerinden süt akmaktadır; çevre sakinleri bu kaynaklardan faydalanırmış. Saray sahiplerinin gücünü yansıtan bu çeşmelerden içen hamile ya da loğusa kadınların sütünün arttığına dair rivayetler dolaşmaktadır.
İlk avlu, çeşme ve nöbetçi odası dışında, bekleme odası ve zindan olarak kullanılan bölümleri de içermektedir. Zindana giden merdivenlerle kararan bir yola doğru gitmek insanı pek de memnun etmemektedir. Yine de oraya kadar gelip de görmeden dönmek olmaz diyerek merdivenleri iniyorum. Altı odadan oluşan zindan, zifiri karanlığı biraz kırabilecek aralıklı pencerelere sahiptir ve tabii ki bu pencereler sadece dış taraftan açılabilmektedir Doğubayazıt.
İkinci Avlu’da Geçmişe Yolculuk
Aydınlığa tekrar ulaştıktan sonra, hiç vakit kaybetmeden ikinci avluya doğru yöneliyorum. İlk olarak, ikinci avluya açılan 10 metrelik kapının kenarlarında yer alan ince işleme örneği servi motifleri ile yüzleşiyorum. Bir süre sessizce izlediğim servilerin izini takip ederek, ikinci avluya geçiyorum. Bu avlunun içinde ufak bir avlu daha yer alıyor ki buna ‘Selamlık Avlusu’ denilmektedir. İkinci avluya geçtiğiniz andan itibaren, sarayın büyüleyici iç yapıları bir bir ortaya çıkmaya başlıyor. Sarayın camisi, Çolak Abdi Paşa Türbesi ve tüm ihtişamıyla ana bina; ikinci avlunun ardında beni bekleyenler arasında yer almaktadır.
Devasa bir harem, aşevini, eğlence salonlarını, misafir ve çalışanların odalarını, kütüphane ile mahkeme bölümünü barındıran ana bina içinde gezilen her bölüm, misafirlerin hayal gücüne birbirinden farklı düşler katar ve bu sayede her gelen Tour Packages Balkan, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyüleyici anılarla ayrılır; bu tarih kokulu topraklardan.
Yüzlerce yılın ardından, gördüğü doğal ve insan eliyle gerçekleşen yıkımlarda sarayın hemen hemen hiç zarar görmemiş tek bölümü olan caminin içi ise ışığın geliş saatine göre her an farklı bir güzelliğe bürünmektedir. Sade mimarisi ve etkileyici işlemeleriyle içine girenleri hemen arındırır.
Bir gün olur da tarihe dokunmak ve hatta bir adım daha ileri gidip tarihin içinde yolculuk yapmak isterseniz, yönünüzü doğuya çevirin. İshak Paşa Sarayı, anlatılanların ve fotoğrafların sunduklarının çok daha fazlasını ziyaretine gelenlere sunar ve her gelen, kimseyle paylaşamayacağı, yani kelimelerle ifade edemeyeceği, bildiği anılarla ayrılır, bu tarih kokulu topraklardan.
NE YENİR?
Coğrafi koşullar sayesinde ülkemizin en leziz kırmızı etinin bulunduğu yerler arasındaki Doğubayazıt’tan et yemeklerini tatmadan dönmeyin. Bunlar arasında sığır etinden yapılan Abdigor köftesi, taze oğlak veya kuzu etinden yapılan bir tür saç kavurması olan ‘selekeli’ isimli yöresel yemekleri, Doğubeyazıt’ın duruluğunu her daim koruyan masal ormanının derinliklerinde bir yaprak ile göllere yansıyan binbir yeşillerin sarılara, sarıların kızıllara, kızılların kahverengilere dönüştüğü; puslu dağların, duru göllerin, heybetli ağaçların ve bin bir çiçeğin özündeki tüm sihirleri doğaya sunduğu bir orman düşleyin. İçinde göl değil; göller olsun, irili ufaklı. Bir yaprak deniziyle örtünsün sonra, renk renk. Biri solarken rengini diğerine bırakan, ama toprağı hiç terk etmeyen… Böyle bir rüya âlemine gidelim mi sizinle? Sıradan bir sonbahar gününü çocuksu bir sevince dönüştürelim. Sarı yazın son demlerini, son ışıltılarını böyle bir yerde geçirelim. Yanıtınız evetse, haydi o zaman istikametimiz Yedigöller…